Gülsüm YILDIRIM – Zübeyde ÖZLÜ – Herkes Duysun / BURSA (İGFA) – İşgalci İsrail’e destek veren markalara uygulanan boykot kesintisiz devam ederken, vatandaşlar siyonist sermayenin ödeme sistemleri olan ve İsrail’e maddi-manevi destek veren MasterCard ve Visa yerine yerli ödeme sistemi Troy’a yöneldi. Son günlerde Troy logolu kredi kartlarına talep çığ gibi büyürken, kartla alışverişlerdeki komisyon ücretleri yurt dışına çıkmayarak Türkiye’de kalıyor.
Yerli ödeme sistemi Troy’un başarıya ulaşması hakkında Doç. Dr. Yusuf Dinç, Herkes Duysun’a açıklamalarda bulundu.
FİNANSAL BOYKOTUN ÖNEMİ
Uygulanan boykotun, Troy üzerinden finansal sisteme doğru bir kanal bulmasının önemli olduğuna değinen Doç. Dr. Yusuf Dinç, “Türkiye’nin bu anlamda yerli ve milli ürünlerinin ve sistemlerinin, varlıklarını harekete geçirmesi gerekiyor. Bu bakımdan Troy’un farkındalık oluşturması çok önemliydi. Tabii Troy’un temel fonksiyonu, nakit para işlemlerine bir alternatif getiren ödeme sistemi sunuyor olmasıdır. Nakit işlemlerin maliyeti görece yüksek olduğundan dolayı kartlı sistemlere doğru bir dönüş oldu ve bunun da bir altyapıya sahip olması gerekiyor. Dünyada, bunu geniş ağları sayesinde Visa ve Mastercard ekseriyetle sağlıyordu fakat çoğu kart yurt içinde kullanılıyor ve yurt dışı alışveriş sitelerinde de kart kullanımı pek tercih edilmiyor. Bu şartlarda tamamen yurt içine özgü bir sistem kurmak çok mantıklı görünüyordu” diye konuştu.
“TROY’U GÜVENLE KULLANABİLİRİZ”
Troy’un bugüne kadar olgunlaşmasını sağlamak için sadece yurt içi kullanımına değil yurtdışında da anlaşmalar geliştirerek yeni alanlar açmaya doğru gittiğini belirten Dinç, “Dünyada birçok ülke, Troy altyapısından hizmet alabilir durumda fakat gelişmeye hala ihtiyacı var. Şunu söyleyebiliriz ki, her alışverişten, altyapı sunan sistemler komisyon almaktadır ve bu komisyonlar da Türkiye’nin gideri olarak görünmektedir. Troy kullanırsak, bu varlıkların yurt içinde değerlenmesini sağlamış oluruz diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“FİLİSTİN TOPRAKLARI DÜNYANIN EN GÜVENSİZ YERİ HALİNE GELMİŞTİR”
İsrail’e destek veren global ödeme sistemlerini terk ederek toplum farkındalığına dikkat çekmenin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Yusuf Dinç, meselenin insani taraftan da değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizerek şunları kaydetti:
“Tüm bunlar işin finansal boyutudur ancak diğer tarafta ise meselenin insani boyutu bulunmakta. İnsanlar, İsrail’in uyguladığı soykırıma destek olmamak için İsrail iltisaklı ürün ve hizmetlerden uzaklaşıyorlar. Bir toplumun farkındalığı diğer toplumları harekete geçirebilir. Mastercard ve Visa’ya karşı diğer ülkeler kendi altyapılarını oluşturabilirler. Troy’un başarılı bir proje olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın başka yerlerinde de alternatif ödeme sistemleri geliştirmek için motive edici olacaktır. Bu da soykırımın uygulayıcısı olan tarafa karşı etkileyici olabilir çünkü ‘İsrail Projesi’ güvenlik ve refah projesidir. Şu anda işgal ettiği Filistin toprakları, artık dünyanın en güvensiz yeri haline gelmiştir. Refah bakımından da önemli kayıplara uğrarsa bu projelerin sunduğu teklifler de geçersiz hale gelmiş olur ve bu nedenle varlığını sürdüremeyebilir. Uygulanan boykot tavrının önemi büyüktür, en azından kayıtsız kalmak zorunda kalmalarına karşı bir tepki olarak da görülebilir”.
“FİNANS, ANTİDEMOKRATİK BİR ALANDIR”
Bankaların, kendi çıkarları doğrultusunda ödeme altyapısını müşterilerine dayattığını söyleyen Doç. Dr. Yusuf Dinç, dünyada, büyük oranda insanların talepleriden bağımsız olarak Türkiye’de kart üretildiğini belirterek, “Yani bir banka müşterisine kart üretirken hangi alt yapıyı kullanmak istediğini sormazdı. Kendi menfaatleri doğrultusunda müşterilerine dayatma yapabiliyorlardı. Visa ve Mastercard’tan birini otomatik olarak tanımlardı. Bugün bu sistem değişti, artık bankalar ödeme altyapısı tercihini sormak zorunda. Kartın üzerindeki sembollerin, bankanın inisitiyafinden müşterinin inisiyatifine geçtiği bir durumu deneyimliyoruz. Bu da aslında finansta çözümler üretmek, alternatifler geliştirmek, demokratikleşme anlamı tanışıyor. Finans, antidemokratik bir alandır çünkü Türkiye finans alanında bir pazar konumundadır. Türkiye finansta ev sahibi olursa daha fazla ürün ve hizmetlerin, daha demokratik biçimde sunulduğunu göreceği” diye konuştu.